Türk Çayının İncelikleri
Tanıtım

1853 Kırım Savaşı’nda müttefikimiz olarak ’a gelen  Fransız ve  İngiliz askerleri çay içme alışkanlığını beraberlerinde taşıyınca Türk toprakları yeniden çayla tanıştı. Ama tedariki zor olduğu için herkesin alamadığı bu içecek önce sadece konaklarda içildi.

1880’lerde Direklerarası’nda peş peşe çayhanelerin açılmasıyla çay tutkusu geniş kesimlere yayıldı. İstanbul’un entelektüelleri ve orta hallileri çayhaneleri doldurdular. Anadolu’da ise çay İran’a ve Rusya’ya komşu Erzurum, Van ve Hakkari gibi serhat şehirlerinde içiliyordu.

Vanlılar kendilerine yakın İrandaki gibi çok demlenmiş koyu çay içerken, Erzurumlular ise Rus modası açık çayı sofralarına yer ettiler. Rusya’da kadınlarla ince ruhlu kişilere hitap ettiği için offizerskiy çay (subay çayı) diye adlandırılan açık çay, bizde paşa çayı adını aldı.
Kıtlama yöntemi de böyle geldi doğu vilayetlerimize. Rusların çay kültürünün bir parçası olan semaverin de Anadolu’ya ulaşması uzun sürmedi. Rusçada kendi kendine anlamına gelen samo eki ile kaynayan anlamındaki varit kelimesinin birleşmesiyle oluşan samovar Türkiye’de kulağa daha tatlı söyleyişle semavere dönüştürüldü.

Ehlikeyfin vazgeçilmezi olan bu aracı millileştirmek için etimolojik bir gerekçe de bulunmuştu. Farsça üç anlamındaki se ile Arapçada su anlamındaki ma sözcüklerinin ortaklığına Türkçe ver fiili yoldaş yapılarak “Üç su ver” cümlesiyle, çayın makul miktarının sınırı çizildi. Hatta buna “Çay Kanunu” da dediler.

Tanzimat bürokratı ve valisi Hacı İzzet Efendi 1878 yılında Çay Risalesi adlı bir kitap hazırlattı.  Yakın dostlarının Çaycı lakabını taktığı bu ilk Osmanlı çay tiryakisi, en sağlıklı çay içme vakitlerinin sabahları yla birlikte ya da kahvaltının ardından, akşamları ise ten iki saat sonra olduğunu yazdı. Çaycı Vali’ye göre, çayın 50 dirhemlik fincanla iki veya üç fincan içilmesi, en ideal ölçüydü.

Türk Çayının İncelikleri
Türk Çayının İncelikleri